18 Ocak 2012 Çarşamba

Buenos Aires’de neler yaptık











• Hayatımızın en leziz etlerini dayanamayıp ikinci defa gittiğimiz Cabañas las Lilas’da yedik. Bize tuzluya patlasa da yediklerimizin tadı hala damağımızda. Bife de Chorizo, Ojo de Bife, Bife de Lomo favori etlerimiz, Angélica Zapata–Malbec Alta da favori şarabımız oldu.
• Arjantin’de en çok Malbec üzümlerinden yapılan şarapları beğendik.
• Bize Ortaköy’ü çağrıştıran Plaza Dorrego’da güzel birkaç akşam geçirdik. Plaza Dorrego küçük bir meydan. Çevresinde sokak satıcıları, lokantalar ve güzel barlar var. Ziyaretlerimizden biri her hafta yapılan tango danslarına denk geldi. Açık havada masalarında oturmuş içkilerini yudumlayan insanlar canlı müzik eşliğinde içlerinden geldiği gibi biribirleriyle geç saatlere kadar tango yaptılar.
• Pazar günleri kurulan San Telmo bit pazarında dolaştık, sevdiklerimize küçük hediyeler aldık, sokak göstericilerini izledik, antikacıları dolaştık.
• Liman semti Puerto Madero’daki sevimli Calatrava Köprüsü’ne bayıldık. Bu köprüye isimini veren ünlü mimar Calatrava aynı zamanda Malmö’deki “Turning Torso” binasının da mimarı.
• El Ateneo, büyük bir kitapçı zinciri. En güzel mağazası, bir alışveriş caddesi olan Santa Fe üzerinde ve 2000 yılında renove edilerek kitap mağazasına dönüştürülen Teatro Gran Splendid binasında. Sahnesi ve locaları kitaplarla dolu ayrı bir dünya. Sırf bunun için bile ziyaret etmeye değer.
• Plaza de Mayo, Buenos Aires’de, “kirli savaş” diye adlandırılan dönemde (1976-83) ünlü “mayıs anneleri”nin kaybolan çocukları için her hafta Perşembe günleri toplandıkları meydanın adı. Tam 30 yıldan beri umutla, kayıp çocuklarının akıbetlerini öğrenmeye çalışıyorlar.
• Casa Rosada (pembe ev), yani Başkanlık Sarayı da bu meydana bakıyor. Annelerin burada toplanma nedeni de bu.
• Bu hareketi başlatan annelerden üçü ne yazık ki çocuklarının akıbetine uğruyorlar. Kayboluyorlar. Ancak ısrarlı takipler ve sivil hükümetin gelişiyle birlikte nihayet 2005 yılında bir adli tıp ekibinin çalışması sonuç veriyor. Yapılan DNA testleri kayıp annelerin kimliklerinin belirlenmesine yardım ediyor. Bu annelerden birinin külleri şu anda Plaza de Mayo’da bulunan dikilitaşın dibine gömülü.
• Carlos Gardel, sadece Buenos Aires’de değil dünyada tango denince ilk akla gelen kişi. Çok sevilen ve adı hala dillerden düşmeyen Carlos Gardel, 45 yıllık yaşamını 1935 yılında bir uçak kazasında noktalar. Kimilerine göre onun kadar iyi tango söyleyen yoktur.
• Al Pacino’nun rol aldığı “Kadın Kokusu” filmindeki tango sahnesinde çalan, Carlos Gardel’in o çok ünlü “Por Una Cabeza” sıdır.
• Otelimize dönerken ara sıra yakınımızda bulunan 1920’lerden kalma bir San Telmo klasiği olan ve 24 saat açık Bar Británico’ya uğradık. Bar Británico çok ünlü bir semt barı-kafesi. 2006 temmuzunda el değiştirdiği için kapanan, ancak semt sakinleri ve müşterilerden gelen tepkiler üzerine yeni sahibinin aynen devam etme kararı aldığı Bar Británico 2007 Şubat’ından beri yeniden hizmet vermeye başladı.
• Sadece Buenos Aires’in değil Arjantin’in en eski kafesi, 1858’de kurulan ünlü Café Tortoni’de kahvelerimizi yudumlarken kendimizi adeta bir müzede hissettik. İspanya Kralı’ndan, Hillary Rodham Clinton’a uzanan ziyaretçileriyle Café Tortoni kuruluşundan buyana entellektüellerin, politikacıların ve sanatçıların buluşma yeri olmuş.

Arjantin ve Buenos Aires’den kısa notlar










• Arjantin’in nüfusu 40 milyon. Ülke nüfusunun üçte birine yakını Buenos Aires’de yaşıyor. Buenos Aires düz bir coğrafya üzerine kurulu bir metropol.
• Tango, bazılarınca Arjantin’e maledilmiş olsa da sadece Buenos Aires’e özgü bir dans türü. Ülkenin diğer kesimlerinin tangoyla bir ilgisi yok.
• Geniş caddeleriyle ünlü şehrin her yanı heykellerle bezenmiş.
• Dünyanın en geniş caddesi, Avenida 9 de Julio, Buenos Aires’de. Genişliği yaklaşık 140 metre. Haliyle karşıdan karşıya geçmek biraz zaman alıyor!
• Buenos Aires’de köpek dolaştırma işi iyi para kazandırıyor ancak sokaklarda çok dikkatli yürümek şart!
• “Lezzetli etin anavatanı” Arjantin’de hele Buenos Aires’deyseniz neredeyse her öğün et yemek kaçınılmaz. Arjantin, ağırlıklı sebzeyle beslenenlere ve vejeteryanlara göre değil.
• Arjantin’de etin yanında genellikle bol salata yiyorlar, sağlık açısından işin sırrı da bu zaten…
• Futbol burada herşeyden önce geliyor! Hangi takımı tutacağınıza sonradan karar verme şansınız yok! Tutulan takımlar genetik olarak babadan oğula geçiyor! Yani Boca’lı bir aileye doğan çocuk babasına “ben River Plates taraftarı oldum” diyemiyor!!
• Boca takımının renkleri İsveç bayrağından alınma. Sarı, mavi. Taraftarların söylediği şekliyle “azul y oro”. Boca, 1907 “yılında yenilen takımın renklerini değiştireceği” iddiası üzerine oynadıkları maçı kaybeder. Bunun üzerine limana giderek ilk gelen geminin ait olduğu ülke bayrağının renklerini almaya karar verirler. Sonuç; gelen bir İsveç gemisi olan Dröttning Sophia’dır.
• Arjantin’in 1982 yılında Güney Atlantik’te bulunan Falkland Adaları’nı işgal etmesiyle (İspanyolca’da “Las Malvinas”) İngiltere ile aralarında kısa bir savaş olur. Mart ve Haziran ayları arasında süren bu savaştan İngiltere galip çıkar.
• Buenos Aires’e gelmeden önce, deri eşyaların burada ucuz ve çeşitli olduğunu öğrenmiştik.. Caddeleri arşınlarken haliyle bol bol karşılaştırma imkanımız oldu. Sonuç olarak ne tasarım, ne fiyat, ne de kalite bakımından bizimkilerden daha iyisini bulamadık.

Torquato Tasso - Ve nihayet son gece…





Gezdik, gördük, öğrendik, eğlendik, yedik içtik. Ayrılma vakti yaklaşıyor. Buenos Aires’de bu son gecemiz. Ertesi gün öğlen eve dönüş yolculuğuna başlayacağız. Uçağımız nasıl olsa sabah erken kalkmayacak, biraz geç yatabiliriz. Turistik tango şovlarına ilgi göstermediğimiz Buenos Aires’de Buenos Aires’lilerin yani Porteño’ların gittiği gerçek bir tango kulübüne gitmeye karar verdik. Aidan’ın önerileri arasında tercihimiz San Telmo’da Torquato Tasso’dan yana oldu. Burası turistlerin pek rağbet etmediği bir milonga. Tam istediğimiz gibi. Torquato Tasso’da her gece değişen programlar yapılıyor, bir gece sadece tango yapılıyorsa, bir başka gece sahneden söylenen milongalar söyleyenlerle izleyicilerin karşılıklı atışmalarıyla renkleniyor.

O akşam nefis milongalar dinledik. Sahnede çalıp söyleyenlerin ne dediklerini anlamasak da, seyircilerle biribirlerine laf atmalarından ve bu atışmanın sonundaki gülüşmelerden insanların çok eğlendiğini gördük. Bizim için de gerçekten unutulmaz bir gece oldu. Kulaklarımız ve gözlerimiz şenlendi.

Recoleta Mezarlığı (Cementerio de la Recoleta)







Recoleta bir mezarlık. Ama öyle bildiğimiz mezarlıklardan değil. Burası Buenos Aires’in Recoleta semtinde bulunan aynı isimdeki bir mahallesi gibi adeta. Sokakları var, kapı numaraları var ama sakinleri hayatta değil. Etraftaki kalabalığın çoğunu turistler oluşturuyor. Geri kalanlar ya görevliler, ya temizlik işçileri ya da belki tek tük ölen yakınlarını ziyarete gelen kişiler. Yeni mezarların sayısı diğerlerine oranla çok daha az. Hemen girişte, daracık da olsa, cadde ve sokaklardan oluşan mezarlığın bir krokisini satıyorlar. Biz de bir tane edindik.

1822 yılına kadar kentin sadece ilerigelenlerine açık olan Recoleta bugün Buenos Aires’in turistler tarafından en çok ziyaret edilen yerlerinden biri. Elimizdeki kroki yardımıyla bulduğumuz ve önünde her daim çiçekler bulunan Eva Peron’un mezarı da burada.

La Bombonera (Çikolata kutusu)








Madem bir Boca maçına gidemedik ve Bombonera’da Boca taraftarlarının rakiplerine kök söktüren tezahüratları eşliğinde bir maç seyredemedik o halde Boca Müzesini görmeli ve stadyum turuna katılmalıydık. Bombonera “çikolata kutusu” demek, bunun ne demek olduğunu stadyumu gezerken kolayca anlıyor insan. Tribünler futbol sahasının neredeyse hemen bitiş çizgisinden itibaren inşa edilmiş. Stadyum o kadar küçük, tribünler o kadar dik ki insan kendini ister istemez bir kutunun içindeymiş gibi hissediyor. Rakiplerine çikolata kutusunda cehennem yaşatıyor Boca’lılar. “Zavallı rakip takım oyuncuları” demekten başka bir şey gelmiyor elimizden.

17 Ocak 2012 Salı

Yaşasın Futbol...





Futbolla ilgilenenler bilir, Boca Juniors ve River Plates; Arjantin'in ve Buenos Aires'in en önemli takımlarındandır ve aynı zamanda birbirlerinin en dişli rakipleridir. Maradona'nın da bir dönem futbol oynadığı Boca, kendi adını taşıyan mahallesi, ateşli taraftarları ve stadyumuyla Buenos Aires'in en tutkulu futbol takımlarından.

Buralara kadar gelip de bir futbol maçına gitmeden dönmek olmaz, olamaz! Efsanevi Bombonera stadyumunda bir Boca maçına gitmeyi çok istedik ama o hafta Boca deplasmanda olduğu için ne yazık ki bunu gerçekleştiremedik. Onun yerine Arsenal ve River Plates maçına gittik. Keyifli bir maç oldu. Evsahibi River Plates Arsenal’i 2-1 yendi.

Porteño'ların Şehrine Doğru










Yağmurları ve Iguazú'yu geride bırakıp bu seyahatteki son durağımız Buenos Aires'e doğru yola çıkıyoruz. Lezzetli etleri, şarapları, tangosu ve futboluyla bu tutkulu şehri çok merak ediyoruz. Arjantin'de Buenos Aires'lilere Porteño diyorlar. Bir dönem Buenos Aires elitinin yaşadığı, sonraları ihmal edilen, ama son yıllarda yeniden yıldızı parlayan parke taş döşeli yolları, antikacı dükkânları ve barlarıyla ünlü, kentin en eski semtlerinden, bohem San Telmo'da bir butik otelde kalacağız.

Otelimizin adı "The Cocker". Sahibi Ian ve Aidan adında iki İngiliz. Tipik bir eski San Telmo binasını çok hoş bir şekilde restore etmiş ve beş odalı küçük bir otele dönüştürmüşler. Bu eski binaların (iyi yapılması kaydıyla) modern restorasyonları herzaman iyi sonuçlar ortaya çıkartıyor. Yüksek tavanlı asimetrik odalar, iç avlular, balkonlar, mini teraslar çok hoşumuza gitti.

Geliş ve dönüş günlerimiz hariç, altı tam günümüz var Buenos Aires'de. Yapmak istediklerimizi acele etmeden sırayla, tadını çıkartarak yapacağız. Iguazú'da yaşadığımız hayal kırıklığını, burada telafi etmeyi umuyoruz.

Hayal kırıklığı






Her şey iyi hoş ama ne yazık ki, ertesi sabah yağmurlu bir güne uyanıyoruz. Dünkü havayla hiç ilgisi yok... Suratlar hemen asılıyor, ama gene de ümidi kesmemek gerek. Bu yağmurlar belli olmaz, belki oraya gidene kadar durur. Ama hayır... Umduğumuz olmadı ve yağmur neredeyse bütün gün devam etti; aylardır hayalini kurduğumuz "Iguazú keyfi"nin tadını kaçırdı. Yağmurlu ve gri bir gökyüzü altında bile bu kadar etkileyici olan Iguazú kim bilir mavi bir gökyüzüne ne kadar yakışırdı.

Tıpkı seyahat planları yaparken, bakmaya doyamadığımız resimlerindeki gibi...

Öğleden sonra planladığımız gibi Arjantin tarafındaki milli parka gittik. Sık ormanlık alanda ekolojik trenle yürüyüşe başlayabileceğimiz en yakın noktaya kadar geldik. Ardından nehrin üzerinde uzunve ince köprü-yol boyunca yürüyerek Garganta del Diablo'ya (Şeytan Boğazı), yani şelalenin metrelerce yüksekten ilk döküldüğü noktaya ulaştık. Tam bu noktadaki geniş platform üzerinde dakikalarcakaldık, müthiş bir gürültüyle kendini aşağıya bırakan sudan, korku ve hayranlık karışımı duygularla gözümüzü ayıramadık.

Iguazú nehrine, Garganta del Diablo'dan başlayarak yaklaşık üç kilometre boyunca irili ufaklı 250'den fazla şelale akıyor. Şelalelerin tamamı aynı anda sadece havadan görülebiliyor. Karadan ise, çeşitli izleme noktalarından belli bölümlerini görmek mümkün. Bir de (hava muhalefeti nedeniyle biz yapamasak da) tekne turlarıyla bazı şelalelerin yakınlarına kadar gidiliyor.

"Zavallı Niagara" (*)




(*) ABD eski başkanlarından Franklin Roosevelt'in eşi Eleanor Roosevelt'in Iguazú'yu gördüğünde ağzından dökülen sözler...






Güney Amerika, Patagonya ve Paskalya Adası seyahatimizin son durağında, üç hafta boyunca dolaşmaya doyamadığımız dağlara, göllere, buzullara ve okyanuslara veda edip, Buenos Aires'de şehir yaşamının tadını çıkaracağız. Ama ondan önce gideceğimiz bir yer daha var. Bir doğa harikası olan Iguazú Şelaleleri... Benzerleri arasında dünyanın en büyüğü, en ihtişamlısı ve en nefes keseni...

Iguazú nehrinin çatal yaptığı noktada çevresindeki kara parçaları birer pasta dilimi gibi duruyor. Anders'le, Arjantin topraklarından karşıda duran diğer iki dilime, Paraguay ve Brezilya topraklarına bakıyoruz. Birbirlerine o kadar yakınlar ki... Coğrafyanın hiç umurunda olmasa da siyasi olarak üç ayrı ülke toprağını aynı anda görmek tuhaf bir duygu.

Puerto Iguazú şehrinde(şehrin adı da Iguazú)küçük keşifler yaparak çevreyi tanımaya çalıştığımız bu nehir kenarı gezimiz sırasında, uzaklarda bir yerlerde gökyüzüne doğru püsküren zerreciklerin oluşturduğu devasa su bulutundan Iguazú Şelaleleri'nin yerini tahmin edebiliyoruz. Ertesi gün orada olacağız. Bu büyüleyici şelaleler, Arjantin ve Brezilya sınırında. Iguazú'yu her iki ülke topraklarından da görmek mümkün.Zaten her iki ülke de bu bölgenin kendi sınırları içinde kalan kısmını milli park ilan etmişler.

Kaldığımız otelin bulmamıza yardımcı olduğu taksi şoförüyle anlaştık. Sabah erkenden bizi almaya gelecek. Önce sınırı geçip Brezilya tarafına gideceğiz, ardından geri dönüp kalan günümüzü Arjantin tarafında geçireceğiz, çünkü bu taraftaki milli park daha güzel ve burada daha fazla aktivite var.