6 Şubat 2010 Cumartesi

Asados


Arjantin Patagonya'sındaki son gecemizi, olmazsa olmaz "asados"la (Arjantin usulü mangal) kapattık. Bu ülkenin bir numaralı yiyeceği olan leziz etlerin tadı damağımızda, ertesi sabah erkenden Şili Patagonya'sına doğru yola çıkacağız.

5 Şubat 2010 Cuma

Upsala Buzulu











Perito Moreno'dan sonra bölgedeki en büyük buzullardan olan ve her yıl 200 metre geri çekilen Upsala buzuluna doğru, aynı buzuldan kopan parçaların arasından geçerek bir tekne turu yaptık. Ardından buzulun geri çekildiği aşınma bölgelerinde yarım günlük bir trekking yaptık. Yürüdüğümüz yerlerin bir zaman önce buzul dağlarıyla kaplı olduğunu düşünmek bile zorluyor insanı...


Tekneye giderken sabah yolda gördüğümüz rüya gibi gökkuşağına nefeslerimizi tutarak uzun süre bakakaldık...

Perito Moreno ertesi gün...











Perito Moreno buzuluna daha yakından bakmak için bu kez ertesi gün seyir teraslarının da olduğu noktaya gittik. Alta Vista'nın sevimli şoförü Santiago, yol boyu bizi bölge hakkında bilgilendirdi. Burada şansımız varsa kırılan buzulları filme alacak, fotoğrafını çekecektik. Asıl büyük kırılmayı ne yazık ki kaçırdık, sadece korkunç bir gürültüyle suya karışan büyük buz parçalarının sesini duyabildik. Bizim payımıza ise daha küçük boyutlu kırılmalar düştü. Bunun bile nefes kesici olduğunu söylememe gerek yok sanırım.

Buzda yürüyüş












Yürüyüşe katılan herkesin ayakkabısına, buzda yürümeye elverişli sivri uçlu tabanlıklar takıldıktan sonra, rehberlerimizin verdiği bilgileri dinledik. Tek sıra halinde yürümemizi tembihlemenin ötesinde, yukarı tırmanırken ve aşağı inerken adımlarımızı nasıl atmamız gerektiğini de gösterdiler. Yere sağlam basmanın ve vücudun ağırlık noktalarını dengede tutmanın önemini artık biliyoruz. Buzul üzerindeyken, nefes kesici güzellikte, ama içi su dolu "tehlikeli yarıklar"dan uzak durmalı ve sadece mola noktalarında te sıra düzenini bozmalıydık.Talimatlar alındı, artık yürüyüşe başlayabiliriz.


İki saat öyle çabuk geçti ki; kardan buzdan nefret eden ben, rahatlıkla bir iki saat daha buz üzerinde kalabilirdim. Başarılı yürüyüşün sonunda hepimiz birer bardak "buzlu" viskiyle ödüllendirildik... Viskinin buzları da hemen yanıbaşımızdandı...

Muhteşem Perito Moreno












Buzullar, özellikle de Perito Moreno buzulu, buraya geliş nedenlerimizden biri. Gelmeden önce gördüğümüz resimlerden de daha etkileyici ve muhteşem. Buzulun Argentino gölüne aktığı noktada; önce iki saatlik bir buzda yürüme turuna katıldık. Bunun seyahatimizin en güzel günü olduğunu söyleyebilirim.Tabii değişken Patagonya havasına karşın, o günün tamamen güneşli geçmesinin bunda payı büyük.


Estancia Alta Vista






Patagonya'nın en güney ucuna El Calafate'ye gidiyoruz. Burada geçireceğimiz dört gün için çok heyecanlıyız; çünkü ilk kez buzul göreceğiz ve gerçek bir Estancia'da kalacağız.




Estancia, Arjantin'de genellikle çok geniş araziler üzerine kurulmuş, küçük ve büyükbaş hayvancılıkla uğraşan geleneksel çiftliklere verilen ad. Patagonya o kadar büyük ve toprakları, havası, suyu hayvancılık için o kadar elverişli ki; tamamen doğal koşullarda yetişen bu bölgedeki hayvanlardan, dünyanın en lezzetli etleri, koyunlardan ise merinos yünü elde ediliyor.


Patagonya bir dönem dünyanın en önemli yün ihracatçısı konumundaymış. Son yıllardaki teknolojik gelişmeler ve farklı malzemeden üretilen kumaşlar nedeniyle artık bu özelliğini kaybetmiş durumda. Arjantin'de yaşanan son ekonomik kriz sonrasında bölge hızla turizme yöneliyor. Büyük ölçüde hayvancılık yapılan eskinin bazı estancia'ları birer ikişer özel butik otele dönüşüyor.


Alta Vista, kalacağımız estancia'nın adı. Bizi, 50'li yıllarda ailesi İtalya'dan Arjantin'e gelip yerleşen güleryüzlü genç Maria karşıladı. Ondan önbilgileri aldık, çok beğendiğimiz odamıza yerleştik. Burası harika! İlk gün öğleden sonrayı mis gibi temiz hava eşliğinda iki saatlik hafif bir yürüyüş yapmaya ve at binmeye ayırıyoruz. Anders'in de benim de binicilik sporuyla ilgimiz yok ama, bu topraklara gelip de ata binmeden dönmek olmazdı doğrusu. Alta Vista'dan Hérnan, atla yaptığımız gezinti esnasında hem bize göz kulak oldu hem de çevreyle ilgili bilgiler verdi.


Alta Vista'da ilk kez Maté çayı denedik Anders'le. Genellikle yabancıların hoşlanmadığı ve biraz buruk yeşil çaya benzettiğimiz Maté'yi biz çok sevdik ve nasıl yapıldığını öğrendik. Dönüşte bavullarımızda gerekli malzeme ve ekipman alınmıştı bile...

El Desafio ve Dinozor Müzesi




El Desafio, Gaiman'da özel bir parkın adı. Guinness rekorlar kitabına da geçmiş olan bu parkı oluşturan 84 yaşındaki Don Joaquin Alonso; kullanılmış plastik ve cam şişe, teneke kutu, plastik boru, elbise askısı vs. gibi topladığı atık malzemeden kendi dünyasınıyaratmış. Ürettiklerine sanat eseri diyemesek de hayran olmamak elde değil.


Patagonya aslında bir dinozorlar ülkesi. Trelew'deki küçük ve sevimli dinozor müzesi de (Museo Paleontologico Egidio Feruglio) varlığını orada öğrendiğimiz güzel sürprizlerden biri oldu.

Galler ya da "Kalpler" Prensesi




Ah Diana! Ne vardı bu kadar çabuk bu dünyayı terkedecek?

Ölümünden bir yıl önce Patagonya'da ziyaret ettiğin çayevine biz de gittik. Sırf sen gittin diye... Buraya geldiğini önceden biliyorduk ama, güzel resimlerini görünce duygulandık. Hemen girişte sana bir köşe ayırmışlar; mis kokulu taze çiçeklerin olduğu bir vazo, resimlerin duvarda, oturduğun sandalye mühürlü. Hatta rujunun izi bulunan çay fincanını bile hatıra diye saklıyorlar. Sahibi, gene işinin başında, ama senin ziyaret ettiğin gün çektirdiğiniz resimdeki gibi "takım elbiseli" değil. Kimbilir ziyaret gününde ne heyecan yaşatmışsındır onlara.
Yerimize oturur oturmaz, beklemediğimiz kadar güzel bir "çay masası" hazırladılar. Tatlılar, kekler, tereyağlı ekmekler... Masada ne varsa tek tek tadına bakarken, bir yandan da keyifle çaylarımızı yudumladık Anders'le...
Bu güzel günün ardından, arabamızı kaldığımız otelin önüne bıraktık ve doğruca Trelew'de dolaşmaya çıktık. Daha sonra kiralama şirketinden Nadia ile kararlaştırdığımız saatte, otelde buluştuk. Devir teslim işlemi tamam, ertesi sabah erkenden yola çıkacağız...

Patagonya'daki Galler



Doğal yaşamı doyasıya izlediğimiz, bol bol fotoğraf ve video çetiğimiz Peninsula Valdés günleri bitti. Güney Patagonya'ya doğru yola çıkmadan önce, son günümüzü Trelew yakınlarında çevre turuna ayırıyoruz. Ziyaret ettiğimiz yerlerden biri de Gaiman adında bir küçük şehir. Artık karma bir nüfus yapısına sahip olsa da, buranın ilk yerleşimcileri Britanya'dan, Galler bölgesinden...


1865'te Liverpool'dan Mimosa adlı gemiyle yola çıkan kadın-erkek, çoluk-çocuk 153 Galliden oluşan bir topluluk, kendilerine yeni bir gelecek kurmak umuduyla Patagonya'ya yerleşiyor. Amaçları, kendi ülkelerinde baskı altında olduğuna inandıkları dillerini, kültürlerini ve geleneklerini burada koruyabilmek.


Bu küçük topluluk, önceleri bölgedeki yerli halkla çatışsa da giderek herkes biribirine alışmış ve aralarında ticarete bile başlamışlar. Elbette, ülkelerinden getirdikleri âdetlerini de yaşatmaya devam etmiş Galliler. Günümüzde eski geleneksel yapılarını yavaş yavaş kaybetseler de burada hâlâ yaşatılan ve en bilinen âdetlerinden biri akşamüstü çayları... Pek çoğu turistik amaçlı olan çayevlerinden özellikle birini seçtik: Galler Prensesi Diana'nın ölümünden yaklaşık bir yıl önce ziyaret ettiği "Casa de Té Caerdydd" ya da "Cardiff Çayevi"ni...

Peninsula Valdés

















Patagonya'daki ilk durağımız, Peninsula Valdés. Burası bir yarımada ve kapladığı alan olarak Lüksemburg'tan daha büyük; "doğal yaşamın izlendiği" dünyanın en güzel coğrafyalarından biri. Yarımadanın tamamı milli park. Konakladığımız küçük kasaba ile belirli yerlerdeki araştırma merkezleri ve park yönetim noktaları dışında; burası insan yerleşimine açık değil.


İnsanlar, Peninsula Valdés'e bir çubuklu balina türü olan "Southern Right" balinalarını, katil balinaları (Orca), deniz aslanlarını, deniz fillerini ve macellan penguenlerini görmeye, izlemeye geliyor. Bu kıyılar, katil balinaların, yükselen sularla birlikte kendilerini karaya vurup, yavru deniz aslanı yakaladıkları sahnelerle ünlü.


Yarımadanın çevresindeki sular, bu hayvanların ve daha başka birçoklarının sürekli mekânı ya da mevsimsel olarak önemli bir uğrak yeri. Karada ise, saçlı armadillo, Patagonya tilkisi, nandu (Patagonya'ya has bir devekuşu türü) ve bol miktarda guanako ile merinos koyunu bulunuyor.

Rüzgârlı Patagonya Steplerinde







Heyecanlıyız. Yol arkadaşım Anders de, ben de ilk kez Patagonya'ya gidiyoruz. Issız, uçsuz bucaksız ve bol rüzgârlı unutulmuş topraklara...


Patagonya, Güney Amerika'nın en güney bölgesine verilen ad. Daha doğrusu, Arjantin ve Şili'nin güneyine "Patagonya" deniyor.Yaklaşık iki milyon dolayında bir nüfusa ve bir milyon kilometrekare alana sahip.Uzun yıllar sanki "olmayan" bir ülkeymiş gibi esprilere konu olsa da Patagonya bir gerçek. Adının ilk kez Macellan tarafından konduğu söyleniyor. Macellan, bölgedeki "büyük ayaklı" yerlileri görünce, İspanyolca "pata" (ayak) kelimesinden yola çıkarak, "pathagon" sözcüğünü türetmiş. Başka rivayetler de var doğal olarak. Rivayet ne olursa olsun, bu uçsuz bucaksız, rüzgârlı ve ıssız ülke, sıradışı tarihi sıradışı doğasıyla birçok insanı etkiliyor.


Madrid'den kalkan Iberia Havayolları'na ait uçağımız, yaklaşık on iki saat sonra Buenos Aires'e iniyor. Bavullarımızı alır almaz, bir taksiye atlayıp iç hat uçuşlarının yapıldığı Jorge Newbery havaalanına gidiyoruz.


Bizi Patagonya'ya götürecek olan havayolu şirketi, gecikmeli uçuşlarıyla ünlü Aerolineas Argentinas. Payımıza altı saat gecikme düştü. Uzun süre beklemek sıkıcıydı ama, atmosferinden pek hoşnut kaldığımız bu havaalanında oyalanmayı başarabildik. Hatta bir ara havaalanının hemen dışındaki parkta bir gezinti bile yaptık. Bekleyişimiz esnasında, kitap standının ön sırasında Orhan Pamuk'un "İstanbul"unu görmekten ayrıca memnun olduk.


Gideceğimiz Trelew'de araba kiralayıp yaklaşık 200 kilometre yol yapacağız.